Almanya'nın yalnız şövalyesi: RB Leipzig


2009’da kurulan ve 7 senede 5.Lig’den Bundesliga’ya yükselerek Alman futbolunun büyüklerine kafa tutan aynı zamanda da “dünyanın en sevilmeyen kulübü” ünvanını elinde bulunduran RB Leipzig kulübünü kaleme aldık.

Almanya, futbola en çok değer veren ülkelerden birisi. Özellikle altyapı ve taktiksel konularda bir öncü niteliğinde. Son yıllarda ise Alman futbolunda yeni bir rüzgar esiyor: endüstriyelleşme ve sponsorluk projeleri. 36 yıl önce Leverkusen’in Bayer firması ile birleşmesiyle bu gelenek başladı. Daha sonra ise Wolfsburg ve Hoffenheim’da bu sürece katılan takımlar arasında yerini aldı. Dev şirketlerin destekleriyle varlığını sürdüren bu takımlara plastik kulüpler deniyor. Plastik kulüpler, genelde genç oyunculara yöneliyor ve altyapıya önem veriyorlar, bu hamleler günümüz futbolunun gerekliliğinden olduğu için sonuçları da başarılı oluyor. İlk plastik kulüp Bayer Leverkusen 1979’dan bu yana Almanya’nın devleri arasında yerini aldı ve 2001/2002 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde final oynadı. Volkswagen’in desteklediği Wolfsburg ise 2009’da Bundesliga şampiyonu oldu. Başka bir sponsorluk projesi olan Hoffenheim’da üst üste 4 lig atlayarak Bundesliga’ya yükseldi. Şimdi ise endüstriyelleşmenin futboldaki yeni eseri Bundesliga’da liderliği kovalıyor: RB Leipzig.

New York ve Salzburg futbol takımlarının sponsorluğunu yürüten dünyanın en büyük içecek firmalarından Red Bull 2009’da gözünü Almanya’ya dikti. Fortuna Düsseldorf, 1860 Münih ve St.Pauli gibi birçok kulübe teklif götürdülerse de her defasında olumsuz yanıtla karşılaştılar. Ancak Redbull’un başka bir planı vardı. 2009’da Energie Cottbus’un ligden düşmesiyle Doğu Almanya’nın Bundesliga’da temsilcisi kalmamıştı. Red Bull bu boşluktan da yararlanarak “Doğu Almanya’nın Berlin’i” olarak adlandırılan Leipzig’e yatırım yapmayı planladı. Leipzig halihazırda 2006 Dünya Kupası için yenilenen 45 bin kapasiteli bir stada da sahipti. Tüm bu fırsatların değerlendirilmesi gerektiğini düşünen Red Bull, Almanya 5.Ligi Oberliga’da mücadele eden Markenstadt takımını aldı. Red Bull adı federasyon kuralları nedeniyle kullanılamadı ve takımın ismi “çimen üstünde topla oynanan spor” anlamına gelen “RasenballSport Leipzig” şeklinde değiştirildi.


Leipzig, ilk senesinde 30 maçta 26 galibiyet, 2 mağlubiyet ve 2 beraberlikle bir üst lige yükseldi. 7 yıl gibi kısa bir sürede üst basamaklara bir bir tırmanan kırmızı-beyazlı ekip, Bundesliga’ya yükselmeyi başardı. Bu peri masalının arkasında elbette ki birçok neden yatıyor. Bunların en önemlisi Red Bull’un desteği sayesinde RB Leipzig’in büyük bir maddi güce sahip olması. Ancak onlar Arap ve Çin takımlarının yaptığı gibi yaşlı oyuncuları transfer etmek yerine ismi çok az duyulmuş genç yetenekleri kadrosuna kattı. Örneğin, Tevez ve Oscar yerine Danimarka’nın Lyngby takımından henüz 18 yaşındaki Yussuf Poulsen’i, Naby Keita’yı ve Emil Forsberg gibi oyuncuları aldılar. Leipzig takımı yazılı olmayan kural gereği 23 yaş üstü oyuncuları transfer etmiyor ve devasa bir maddi güce sahip olmalarına rağmen bonservis 20 milyon, maaş 3 milyon sınırı koyuyor. Gençlere yönelmelerinin nedenlerini ise gençlerin teknik direktörlere daha kolay uyum sağlaması, aşırı pres yapmaları ve fizik mücadelesine dayanan oyunda daha iyi olmaları şeklinde sıralayabiliriz. RB Leipzig’in bu “scouting” başarısının ve transfer politikasının özellikle ülkemizdeki dev ekonomiye sahip olup sportif başarı yakalayamayan kulüplere ders niteliğinde olduğunu söylemekte yarar var.

Leipzig’in başarısının ardındaki temel nedenin büyük maddi destek olduğunu ifade etmiştik. İkinci etkenin ise Ralf Ragnick olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir dönem Beşiktaş’ın da yakından ilgilendiği Ragnick, 2012’de sportif direktör olarak Leipzig’in yönetmen koltuğuna oturdu. Daha önce Schalke ve Hoffenheim gibi kulüplerde görev yapmış olan “futbol profesörü” lakaplı Alman teknik adam,  Sacchi’nin Milan’ından etkilendiğini ve çalıştığı takımlarda da o dönemi örnek aldığını sık sık dile getiriyor. Leipzig Ragnick’i getirerek işi ehline verdi ve uzun vadeli planlarını gerçekleştirmek için önemli bir adım atmış oldu. Ragnick, 2015/2016 sezonunda Leipzig’in teknik direktörlüğünü üstlendi sezon başında ise bu görevi FC Ingolstadt 04’ü Bundesliga’ya taşıyıp müthiş bir ivme yakalayan Ralph Hasenhüttl’e bırakarak kulübün sportif direktörlük görevini yürütmeye başladı.


Bu paragrafa kadar RB Leipzig’in başarılarından bahsettik fakat bu yükselmeden rahatsız olan ve Leipzig kulübünden nefret eden büyük bir kitle var. Yapılan araştırmalara göre “dünyanın en sevilmeyen kulübü” anketlerinde RB Leipzig en üst sırada yer alıyor. Bunun temel nedeni ise bir içecek firmasının reklamını yapmak üzere sahada olmaları. Geleneği ve kültürü olan kulüplerin taraftarları futbolun bir amaç yerine reklam aracı olarak kullanıldığı için RB Leipzig’e tepkililer. Bu konuda son derece haklılar çünkü futbol endüstriyelleşme sonucunda bir eğlence ve hobiden çok ticari bir faaliyete dönüşüyor. Diğer takımların taraftarları Leipzig’le oynanan mücadelelerde birçok farklı tepki ve protesto gösterileri yapıyor. Hansa Rostock maçında taraftarlar ilk 10 dk. stada girmeyi reddettiler; Union Berlin’de tüm taraftarlar siyah giyinip 15 dk. boyunca hiç ses çıkarmadılar. Son hafta RB Leipzig Dynamo Dresden’e Alman Kupası maçı için gittiğinde ev sahibi takım taraftarlarının oturduğu bir bölümden kana bulanmış bir boğa kafası sahaya atıldı. Bu sene ise Dortmund taraftarları Leipzig’deki deplasman maçına gitmediler. Ayrıca Leipzig’e karşı oynanan maçlarda rakip tribünlerde “RBL’ye ölüm” tezahüratlarını ve pankartlarını görmeniz mümkün. Deplasman maçlarında yoğun polis koruması altında olan Leipzig taraftarları ise kendilerine yöneltilen bu dışlamaları umursamadıklarını ve “kıskançlıktan” dolayı sevilmediklerini ifade ediyorlar. Maçlarını 44.325 kişilik Red Bull Arena’da oynayan Leipzig sürekli artan bir taraftar kitlesine de sahip. Leipzig bu sezon için 20.000 kombine satışı yaptı ve sadece en bilindik birkaç Bundesliga takımı bu sayılara ulaşabiliyor.


Kırmızı Boğalar 24,1 yaş ortalamasına sahip genç kadroyla 4-4-2 dizilişini oldukça efektif kullanan ve rakibi saha içinde kapatan süratli, kaliteli ve kusursuz bir oyun sistemine sahip. Takımda en çok göze çarpan oyuncular Alman forvet Timo Werner ile İsveçli kanat oyuncusu Emil Forsberg. İki oyuncu, Leipzig'in attığı 35 golün 26’sına doğrudan katkı yaptı. Geçen sezon Beşiktaş'tan transfer edilen Atınç Nukan, Alman ekibinin Bundesliga'ya yükseldiği kadroda da yer alıyordu. Ancak bekleneni veremeyen ve istediği kadar ilk 11'de şans bulamayan 22 yaşındaki futbolcu, bu sezon başında yeniden Beşiktaş'a kiralandı.

RB Leipzig doğru adımlar atan vizyon sahibi bir kulüp ve bu tarz kulüplerin yükselişi Bayern hegemonyasındaki Alman futbolunda rekabeti ve heyecanı arttırıyor. Ancak tüm bunlara rağmen ekonomik ya da siyasi itibar dahilinde kurulan takımlardan çok tarihi, kültürü ve taraftarı olan gerçek takımların futbolda söz sahibi olmasının daha uygun olduğu düşüncesindeyiz. Bu durum Türkiye için de geçerli. Peki, gelecekte neler olacak sizce, “plastik kulüpler” eski kulüplerin yerini alabilecek mi ve şu an Bundesliga’da Bayer Münih’in altında 2. sırada yer alan RB Leipzig 1997-1998 sezonunda lige yükseldiği ilk senede şampiyonluk yaşayan Kaiserslautern’in başarısını tekrarlayabilecek mi? Bunların hepsini zaman gösterecek.

2 yorum:

  1. Güzel,emek verilen bir yazı olmuş. Ayrıca sekiz sene önce kurulan takımın yirmi bin kombine satması baya bir şaşırtıcı.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil